kaç gündür yazmak istiyordum fakat bulunduğum yerde internet bağlantısı sorunluydu, yazamadım maalesef, bu tazecik blogumu öksüz yetim bıraktım birkaç gün, özür dilerim hem ondan hem de benim blogumu takip eden güzel insanlardan...
neredeydin ki sen diye sorarsanız,
daha önceki bloglarımda anlatmıştım sizlere İstanbul sevgimi, işte bu sevgiye eş değerde bulduğum bir başka yer de Kapadokya'dır...iki yer vardır çok farklı bir hisse büründüğüm, biri İstanbul biri de Ürgüp...iki yerde de çok değişik anlaşılmaz gizemli bir enerji vardır, bir köşeyi döndüğünüzde karşınıza ne çıkacağını çoğunlukla kestiremezsiniz...sürprizleri vardır bu iki güzel yerin...hiç sıkılmazsınız, hiç usanmazsınız gezmelere onda...
Her sene 2-3 defa giderim Kapadokya'ya, kaçış yerimdir orası, bol bol sessizlik ve huzur depolayıp döndüğünüzde evinize veya kampüsünüze size bir hafta kadar yeter o depo...sonra yeniden başlar karmaşa gürültü günlük telaşlar vs.
gittiniz mi hiç? giderseniz mutlaka Mustafapaşa'ya gidin! Sinasos diye de bilinen bu güzel mahalle eskiden Rum mahallesiymiş...o kadar güzel Rum konaklar var ki anlatılmaz gitmek gerek görmek gerek...içlerinde de duvar resimleri varmış ama ben görmedim, maalesef bakımsızlıktan yıkılmak üzere olanlar var; içeri girmeye izin yok. Kültür Bakanlığı "koruması" altındaymışmış...
dedim ya çok güzel şeylerle karşılaşabilirsiniz diye...mesela Sinasos'ta gezinirken bir Rum konağı gördük dün babamla gezinirken...baktım kapının üzerinde Yunanca harflerle bir şeyler yazmışlar...sordum bu ne? babam anlattı ki meğer Sinasos'ta Rum evlerinin çoğunun kapısının üzerinde "Ey güzel dost! Memnuniyetle hoşgeldin!" gibi güzel şeyler yazarmış...Hatta altında tarihi vardı 1893...Anadolu konukseverliğini bir kez daha anlamış olduk böylece...
İnsanları da pek güzeldir Ürgüp'ün bu arada...
çarşısını gezerseniz pek çok antikacı görürsünüz, en ünlüleri Aziz Baba ve Veli Baba'dır...İkisi de çok tatlı amcalar hakikaten ama ben Aziz Baba'yı daha bir çok severim...Aziz Baba aslen Mustafa Güzelgöz'ün oğludur...Mustafa Güzelgöz ise cumhuriyet aydınlanmasında çok büyük rol oynamış bir insandır, pek çok insan onu "Eşekli Kütüphaneci" olarak tanır, bir nevi çağdaş masal kahramanıdır... 1940lı yıllarda Ürgüp'te kütüphane müdürü olarak görevlendirilir ama kimse kütüphaneye gelmez okumaya...o da "o zaman ben giderim" diyerek alır eşeklerini yanına,kitapları taşır tam 36 köye...bunu yıllarca sürdürür, hiç karşılık beklemeden yalnızca insanlar okusun diye yapar...o senelerin büyük sorunlarından biri olan kız kaçırma ve töre cinayetleri (ki halen ne yazık ki vardır bu sorun) eşekli kütüphaneci sayesinde azalmıştır...İnsanlar okudukça aydınlanmışlar ve suç işlememeye başlamışlar...40'lı yıllardan bahsediyoruz düşünün...
Bu güzel insanın hayatı, köy enstitülerinin topluma kazandırdığı en önemli yazarlardan biri olan Fakir Baykurt tarafından romanlaştırılmıştır. Kitabın adı "Eşekli Kütüphaneci". Bu kitabı 3 yıl önce okumuştum sonra 2 yıl öne gittiğimde Ürgüp'e dedim ki " ama acaba yaşıyor mu eşekli kütüphaneci?" Meğer Aziz Amca'nın babasıymış...gittim saf saf "Aziz Amca yahu senin soyadın Güzelgöz ise senin baban meşhur eşekli kütüphaneci değil mi?" dedim o da benim kolumdan tuttuğu gibi babasının yanına götürdü!!!Çok heyecanlandım, konuştum onunla biraz sohbet ettik...Ne kadar tatlı bir adam, bana Atatürk'ten bahsetti, meğer 29 Ekim 1938'de(bakınız bugünle bağlantıyı böyle kurarım işte:) ) hani hep anlatılır ya Atatürk ağır hasta, Dolmabahçe'nin önünden içinde gençler olan bir vapur geçiyor Atatürk el sallıyor falan hatırladınız mı? Meğer Mustafa Güzelgöz o gençlerden biriymiş! Anlattı ki vapurdaki adam "Gençler, Ata'nız hasta, onu hiç üzmeyin olur mu?" demiş...ben tabi orda yaşayan bir tarihle karşı karşıya otururken nasıl mutlu oldum tahmin edebilirsiniz... ertesi yıl da öldü zaten, iyi ki tanışmışım diyorum şimdi...
Kapadokya'nın o uçsuz bucaksız vadilerine bakarken hele bir de güneş batıyorsa o an, görebileceğiniz bütün kırmızı turuncu sarı tonlarını izlerken sanki içinize sonsuz bir mutluluk hissi doğar, istediğiniz herşeyi yapabilme gücüne sahipsiniz diye düşünüyorsunuz, sonra bütün düşünceleri bırakıp manzaranın muhteşemliğine bakıyorsunuz...
gitmek istediğiniz yerlerin listesine ekleyin:)
çok yazdım galiba yine ama canım daha yazmak istiyor n'apalım:)
bayram da çok güzel geçti, bol bol yedik, gezdik, ziyaretler, el öpmeler (fakat harçlık vermediler:) ) görmediğim arkadaşlarımı gördüm hasret giderdim,mesela bu güzel insan:
Tuğçe alabildiğine güzel bir insandır, çok tatlı çok akıllı bir hanım kızımızdır:), kaç yıllık en yakın arkadaşlarımdan biridir, onun yanında kendinizi çok duru hissedersiniz, bütün yapmacık renklerden uzaktadır. Özlemiştim çok iyi oldu görüştüğümüz, çok iyi geldi...ailemle de hasret giderdim bol bol:
iyi geldi çok geçtiğimiz hafta, eminim çok arayacağım bu ilerleyen günlerde...
şu an bile yapılacaklar listesi gözümde büyümekte...ya da hiçbirini yapmasam mı?hm?:)
ah hayat zor be azizim...
her adımımız mezardan kaçmak için ama her nefes alışımızda daha bir yaklaşıyoruz oraya...o zaman biz nereye koşuyoruz?bilinmez...(İntibah'tan esinlenilmiştir:))
kalın sağlıcakla...
3 yorum:
Hımm. Valla ne güzel gezmiş eğlenmiş, dinlenmiş ve de huzur bulmuşsun Berat. Ne mutlu sana :)Ne diyeyim, imrendim valla :D. Hele Kapadokya diyosun ya... Birgün bana da gitmek nasip olur inşallah. Hatta olursa beraber gidelim. Tur rehberi sen olursun ;)
çok güzel ben bir gitmiştim 99 sensinde galiba ürgüp' e çok hoştu herşey, hey gidi :) özledik sizi döndüğünüz iyi oldu :)
Kapadokya!!!:) Ay okuyunca anılarım depreşti vala.. Hayatımda gördüğüm,gördüğüm anda da vurulduğum,vurulduğum anda da ondan vazgeçemeyeceğimi anladığım yer.. Tabi bunda da sizin etkiniz yadsınamaz hanımcım:) Vala yazacaklarımı şu özetler sanırım M.Uysun'a ve Sinasos Konakları'na sevgiler&Saygılar...
Bu arada iltifatlarınız için teşekkürler,eğer bir insan karşısındakinde güzellik görebiliyorsa demekki en az karşısındaki kadar güzelliği var demektir.. Bu sadece dış değil,sen de onun dışında bence gereğinden fazla olan iç güzelliğin etkisi kamaştırmış gözlerini beratım:)
Yorum Gönder